Uyuya Kalmak mı, Uykuda Kalmak mı?
İstanbul’da yaşayan bir insan olarak, çoğu gün iş çıkışı yorgun bir şekilde evime gelip kendimi yatağa atıyorum. Şehirdeki o koşuşturma, ofiste geçirilen uzun saatler ve o trafik derdi insanı öyle bir yıpratıyor ki, akşamları çoğu zaman yatağa girer girmez uyuyakalıyorum. Ama şimdi düşündüm de, bir fark var arada: “Uyuya kalmak” mı, yoksa “uykuda kalmak” mı? Ne demek istiyorum? Gelin, bu iki halin birbirinden ne kadar farklı olduğunu biraz açalım.
Uyuya Kalmak Nedir?
Uyuya kalmak, aslında hepimizin sıkça deneyimlediği bir durumdur. Yorgunluk, günün stresinden sonra gözlerimizin bir türlü kapanmaması, zihnimizin bir türlü durmaması… Gözlerimizi kapatıp yatak mı? Hıh! Ama bir anda uyuyakalmak. Uyuya kalmak, bedensel bir haldir; fiziksel yorgunlukla gelen bir rahatlama anıdır. İçinde bulunduğumuz her an düşüncelerin ya da duyguların hızlıca geçiş yaptığı, belki de bir anlık bir boşluk yaşadığımız o geçiş süreci.
Örneğin, geçen akşam ofisten çıktım, metroda kalabalığın içinde birkaç dakika uyudum. Fakat, gözlerimi açtığımda, sanki her şey bir saniye önce olmuş gibi hissediyordum. Bu, gerçekten de bir uyku değil, sadece zihinsel bir boşluktu. Uyandım, ama hala yorgunum. Uykuya dalmadım aslında, sadece uyuya kaldım. Zihnim durmadı, hala meşguldü ama bedenim, sadece yavaşlamıştı. Bu “geçiş” haline daha fazla odaklandım. Neden? Çünkü bu, şu an yaşadığımız modern yaşamın bir parçası. Hızla akan zaman, sürekli bir şeylere yetişme telaşı, insanlar bir şekilde “uykuya geçiş” aşamasını unutarak hızlıca uykuya dalıyorlar.
Peki Ya Uykuda Kalmak?
Uykuda kalmak ise bambaşka bir şey. İnsanın kendini gerçekten uykuya teslim etmesi, bedensel ve zihinsel olarak her şeyin bir arada derinleşmesi. O an, ne vücut, ne de zihin başka bir şeye odaklanır. Zihnindeki düşünceler, günün yükleri ve kafa karışıklığı bir anda kaybolur. Kendimi hatırlıyorum, bazen yatağa girdiğimde, bir müddet gözlerim kapalı, belki birkaç dakika bir şey düşünerek uykuya geçiyorum. Ama sonra o yavaş, derin uykuya geçiş anı gelir. Kendi kendime “Şu an gerçekten uyudum mu?” diye sorduğumda, cevabım genellikle “evet” olur. Yani, uykuda kalmak; uykuya geçişin, bir nevi vücudu ve zihni tamamen ele geçirdiği bir haldir.
Bir akşam yatağa girdiğimde, derin bir uykuya daldığımda, sabah kalktığımda kendimi o kadar dinç hissediyorum ki… Sanki bir süre önce yaşamış olduğum o yoğun günün her detayını, belki de bir başka dünyada yaşamışım gibi hissediyorum. Uyandığımda, evet, bazen alarm çaldığında hemen gözümü açıp kalkmam gerekmiyor. O an gerçekten uykuda kalmışım ve bedeni rahatlatmışım.
Geçmiş, Bugün ve Gelecek: Uyuma Hali Nasıl Evrildi?
Bu iki hal arasındaki fark, aslında günümüzün hızlı temposu ve stresli yaşam koşullarıyla daha fazla belirgin hale gelmiş durumda. Eskiden, insanlar günün sonunda işlerini, arkadaşlarıyla geçirdikleri zamanları ya da sosyal yaşantılarını tam anlamıyla sonlandırıp uykuya geçebiliyorlardı. Zihinsel olarak daha fazla huzura sahip olabiliyorlardı. Ama şimdi, bir telefon bildirimi, bir mesaj ya da sosyal medyada gezinen bir haber, uykuya geçişi engelliyor. Ve genellikle insanlar uyuyakalıyor, gerçek anlamda uykuya geçemiyorlar.
Bugün geldiğimiz noktada, insanlar ruhsal olarak daha stresli ve zihinleri sürekli aktif durumda. Uykusuzluk, toplumun büyük bir kısmı için sıkça karşılaşılan bir sorun. Zihinsel yorgunlukla birlikte, “uykuya geçiş” süreci de bozuluyor. Hızla uyuya kalıyoruz ama derin bir uykuya geçmiyoruz. Bu, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir eksiklik. Kendimizi uyandırdığımızda bile, hala yorgun hissediyoruz. Peki bu, gelecekte nasıl olacak? Şu an bile, uykuya geçişin bu kadar zorlaştığı bir dönemde, gelecekte bunun daha da karmaşık bir hale gelmesi olası gibi görünüyor.
Sonuçta: Uyuma Sürecine Dair Ne Söylenebilir?
Belki de esas mesele şu: Uyuma süreci, sadece bir fiziksel ihtiyaçtan ibaret değil, zihinsel ve duygusal bir boşluk da gerektiriyor. Uyuya kalmak, bir noktada bir ihtiyaçtır, evet; ama gerçek anlamda uykuda kalmak, daha derin ve faydalı bir rahatlama sürecidir. Gündelik yaşamın telaşı içinde, hepimiz belki de zaman zaman uyuya kalıyoruz. Ama eğer gerçekten dinlenmek istiyorsak, zihinsel olarak da uykuda kalmak gerek.
Buna dair şu soruyu sorabilirim: Kendimize bu fırsatı, gerçek anlamda dinlenmeyi nasıl yaratabiliriz? Belki de teknolojiyi biraz daha geri plana atıp, gerçek bir uykuya dalmanın yollarını aramamız gerekiyor. Biraz daha yavaşlamak, belki de kendimize daha fazla zaman ayırmak… Çünkü sadece uyuya kalmak, ruhsal olarak bizi tatmin etmiyor; uykuda kalmak, içsel huzurun anahtarı olabilir.