İfrat, Tefrit ve Vasat Ne Demek? Felsefi Bir Denge Arayışı
Bir Filozofun Gözünden Denge Üzerine
Bir filozof için en zor sorulardan biri, insanın nasıl “denge” içinde yaşayabileceğidir. Tarih boyunca düşünürler, insan davranışlarını, duygularını ve değerlerini anlamaya çalışırken bu sorunun etrafında dönüp durmuşlardır. Aşırılık (ifrat), eksiklik (tefrit) ve denge (vasat) kavramları, bu arayışın üç temel ayağıdır. İfrat, bir değerin sınırlarını aşarak aşırıya kaçmak; tefrit, o değerden yoksun kalmak veya eksik yaşamak; vasat ise iki uç arasında sağlanan dengeyi ifade eder.
Bu üç kavram, yalnızca dini veya ahlaki söylemlerin değil, aynı zamanda etik, epistemolojik ve ontolojik tartışmaların da merkezinde yer alır. Çünkü denge, insanın hem bilme biçiminde hem de varoluşunda sürekli aradığı bir ilkedir.
Etik Perspektiften: Faziletin Orta Noktası
Etik, insan davranışlarını iyi ve kötü açısından değerlendirir. Aristoteles’in Altın Orta (Golden Mean) öğretisi, bu konuda en klasik açıklamalardan biridir. Aristoteles’e göre erdem, aşırılıkla eksiklik arasında bir orta noktadır. Cesaret, korkaklıkla delilik arasında; cömertlik, cimrilik ile savurganlık arasında; ölçülülük, duyarsızlıkla haz düşkünlüğü arasında bulunur. İşte bu orta nokta, vasattır.
Bu bakımdan ifrat ve tefrit, etik dengenin iki zıt ucudur. İfrat, bir değerin fazlası; tefrit, onun eksikliğidir. Vasat ise, etik olgunluğun göstergesidir. Osmanlı ahlak düşüncesinde de bu kavramlar sıkça kullanılmıştır. “İtidal” yani denge, ahlaki olgunluğun ölçüsü sayılmıştır.
Burada pedagojik bir soru akla gelir: Ahlaki denge, öğretilebilir mi? Eğitim, bireyi sadece bilgiyle değil, aynı zamanda ölçülülükle yoğurabilir mi? Bu sorular, etik eğitimin günümüzde neden hâlâ tartışıldığını gösterir.
Epistemolojik Perspektiften: Bilginin Aşırılıkları
Epistemoloji yani bilgi felsefesi açısından bakıldığında, ifrat ve tefrit, bilginin kullanımında ve üretiminde de kendini gösterir. Bilgiye aşırı güvenmek –her şeyi bilirim sanmak– bir tür ifrattır; bilgiden uzak durmak, sorgulamamak ise tefrit. Gerçek bilgiye ulaşmak için vasat bir tutum gerekir: bilmediğini bilmek ve öğrenmeye açık olmak.
Sokrates’in “tek bildiğim şey, hiçbir şey bilmediğimdir” sözü bu vasat tutumun en güzel örneğidir. Bu tavır, epistemolojik tevazudur. Aşırılıktan uzak, dengeye dayalı bir bilgi arayışıdır.
Bugün, bilgi çağında yaşarken bu dengeyi korumak belki de hiç olmadığı kadar zor. Sosyal medya, yapay zekâ, hızlı tüketilen bilgiler… Hepsi bizi ya bilgiye tapmaya (ifrat), ya da bilgiden kaçmaya (tefrit) itiyor. Oysa vasat tutum, bilginin hem değerini hem de sınırlarını bilmektir.
Ontolojik Perspektiften: Varlığın Dengesini Anlamak
Ontoloji, yani varlık felsefesi, insanın evrendeki yerini anlamaya çalışır. Burada ifrat, insanın kendini evrenin merkezine koyması; tefrit ise kendini önemsiz, değersiz görmesidir. Varlıkta denge, insanın hem sınırlı bir varlık olduğunu kabul etmesi hem de bu sınırlılıkla anlam üretebilmesidir.
Tasavvuf geleneğinde “vasat ümmet” kavramı, varlık düzeyinde bu dengeyi temsil eder. İnsan, ne Tanrı gibi mutlak bir kudrete sahip olabilir, ne de tamamen edilgen bir varlıktır. İnsan, sınırlı ama bilinçli bir özne olarak, varlığın içinde anlam arayışını sürdürür. Bu denge, yalnızca ontolojik değil, varoluşsal bir uzlaşıdır.
Buradan şu soru doğar: İnsan, varlığın dengesini bozduğu halde kendi iç dengesini kurabilir mi? Modern insanın çevreyi tahrip ederken içsel huzuru araması, aslında ifrat ve tefritin ontolojik düzeydeki yansımasıdır.
Vasat: Dengenin Estetiği
Vasat yalnızca bir orta nokta değildir; aynı zamanda estetik bir kavramdır. Denge, güzelliğin kaynağıdır. Sanatta, mimaride, müzikte ve hatta dilde ölçülülük, estetik uyumu sağlar. Osmanlı mimarisinin zarafeti, İslam hat sanatının simetrisi hep bu “vasat estetiği”nin ürünüdür.
Bir filozof için vasat, yalnızca ahlaki değil, varoluşsal bir duruştur. Çünkü insan, aşırılıklardan arındıkça daha saf, daha sade ve daha bilge bir hale gelir. Denge, hem bilginin hem davranışın hem de varlığın merkezindedir.
Düşünmeye Değer Sorular
– Günlük yaşamda ifrat ve tefrit arasında kaldığınız anlar neler?
– Bilgiye olan yaklaşımınızda vasat bir tutum sergileyebiliyor musunuz?
– Toplumsal değerlerde dengeyi kaybettiğimizde, bireysel dengenin bir anlamı kalır mı?
– Varlığın karmaşasında kendi “vasat”ınızı bulmak mümkün mü?
Sonuç: Felsefi Bir Denge Daveti
İfrat, tefrit ve vasat, yalnızca dini veya ahlaki terimler değildir; aynı zamanda insanın varoluşsal üçgenidir. Bu üç kavram, etik davranışlarımızı, bilgiye yaklaşımımızı ve evrendeki yerimizi sorgulamamıza yardımcı olur. Gerçek bilgelik, aşırılıklardan kaçmakta değil, dengeyi yaşamın her alanına taşımaktadır.
Belki de insanın en büyük görevi, bu soruyu kendine dürüstçe sormaktır: “Ben kendi hayatımda ifrat ve tefrit arasında, vasatı bulabildim mi?”